17 Şubat 2014 Pazartesi

Terapi

Süregelen güçlü ve güçsüz insan kavramları ne ifade ediyor biliyor musun ?

Bu iki sıfattan birini kazanmana acıya dayanılırlığın karar veriyor.
Senin için değerli bi'şeyi kaybettiğinde verdiğin tepki seni ya "güçlü" ya da "güçsüz" yapıyor.

Toplamda 7 milyar civarı insan yaşadığı öngörülüyor ve bu insan topluluğu hayatında en az bir kez "keşke senin kadar güçlü olabilseydim" cümlesini kuruyor.

Pek azının yaşadığı acı olaydan ders alarak olgunlaşması ve "güçlü insan" sıfatına ulaşması dolayısıyla en az bir kez dedim.
Zira kendinin de herkes gibi "insan" olduğunu, bir farkı olmadığını ve koca evrenin kendisi için dönmediğini kabullenebilen, hayatı alarm kur > uyu > uyan > ye > işe/okula git > ye > uyu > öl şeklinde ezbere yaşamayan, hayatı öyle geçiyor olsa bile o anı bilincinde idrak edebilen, zamanın ve mekanın farkında olan insan ders alır ve o acı onu olgunlaştırır.

Herhangi kötü bir olayın getirisinin götürüsünden fazla olduğunu görebilen insan "güçlü"dür ve o insan hayatında her dalda başarı yüzdesi yüksek yaşar.

Lakin, çoğu insan bunları göremiyor, ders çıkarmıyor ve ezbere yaşıyor. Peki ezbere yaşamak nasıl bir şey ?

Ezbere yaşamak, bilincinin en açık olduğu anda (uyanıkken) bile rüyadaymış gibi gel diyene gitmek, üşengeçlikten doğan bir sebeple insanların senin işlerini yapmasını beklemek ve benzeri şeyleri farkında olmadan icraata geçirmek olarak açıklanabilir.

Örnek olarak, hasta yakınını hastaneye muayene götürdüğünde bile zar zor yürüyen insanın senin için kapıyı açtığını farketmemişsen, sen ezbere yaşıyorsun.
Senden tek beklenen şey okuluna gidip gelmen iken "dur ya şu evdekilere de bi' yardım edeyim" demiyorsan, sen ezbere yaşıyorsun.
Bazı yerle gidiş sebebin sadece oradaki hoş insan ise eğer, sen amaçsız birisin ve ezbere yaşıyorsun.

Sana söyleneni yapıyorsun. Toplumda yıllardan beri süregelen düşünceleri hiç düşünmeden hayatına ekliyor "öyle diyorlarsa doğrudur" diyip 10 dakika sonra o düşünceleri unutarak ezbere yaşamaya devam ediyorsun.

Sana bir bilgi sorulduğunda "yok ya benim bilgim yok o konuda" demek yerine "aynen bence de öyle, sana hak veriyorum" demek verdiğin ilk tepki ise, sen ezbere yaşıyorsun.

Rüyadasın. Bilincin açık, bir şeyler yapıyorsun ama ne yaptığını, niye yaptığını bilmiyorsun. Sorarlarsa "anı kurtarıyordum" diyorsun.

Sen ayakta uyuyorsun !

Ders almıyorsun. "Güçlü insan" gibi acını dindirmekle uğraşmıyorsun, dinmesini bekliyorsun.

Sen yetişmekte olan bir bitkisin lakin "güçlü insan" gibi yetişmeye çalışmıyorsun. "Nasıl olsa olur" diyorsun.

Ama şöyle bir gerçek var. Nasıl olursa olmuyor.
Çabalamazsan filizlenemiyorsun.

Tek bir olaya, kişiye, acıya saplanıp kalıyorsun. Ömrünü tüketiyorsun.

Sen bu dünyada 2000 senede kalsan bir halta yaramazsın. Ne kendine faydan var ne başkasına.
Ölümsüz bile olsan dikkat çekmezsin, kime ne faydan dokunmuş.
Kendine hayrın yok ulan senin.

Sen otsun. Şu parklarda çocukların üstüne bastığı, çoğu zaman farketmediği, farketse bile 2 sn sonra unuttuğu otlardan hani.
Ah ama cinsiyetin ve görünüşün var, elbet biri senden hoşlanırda sahiplenmeye kalkar. Belediyenin astığı "Çimlere basmayınız" tabelası gibi seni karşılıksız korumaya kalkar.

Ama o çocuklar yinede üstüne basar senin. Tek işlevin o çünkü senin. Belediye bile koruyamaz en sonunda "aman naparsanız yapın" der.

Çünkü sen ders almıyorsun, iyileşmeye yönelmiyorsun.
Kendini boşvermişsin.

Acıyı dindirmek, ders almak , acıyı kullanarak olgunlaşmak , "güçlü insan" olmak öyle filmlerde gördüğün elinden alev çıkarma, uçma gibi özel yetenek değil.

Ama bir özel yeteneğin var. Beynin var.
Öyle bir beyinki kendini analiz edebiliyor ve analiz etmeye kalkışmaz isen farkında bile olmayacağın şeyler yapıyor.

Geçmişini analiz edebilirsen, acından ders alıp olgunlaşıyorsun.
Şimdini analiz edebildiğinde, zaman ve mekanın farkında oluyorsun. Hastaneye götürdüğün yürümekte zorlanan yakınına kapıları "sen" açıyorsun.
"Dur ya şu insanlara biraz yardım edeyim" diyorsun.

Geçmişini analiz edebilirsen, geleceğini de şekillendirebiliyorsun. Zira geçmişine baktığında hoşlandığın, hoşlanmadığın şeyler görüyorsun ve neler istediğini , içindeki cevheri görüyorsun.

Bu analizi kendinle konuşarak yapıyorsun. "Şu gün şurada ne yapmıştım?" diye soruyorsun, cevaplıyor.
Ne sorarsan cevaplıyor, gözlerinin gördüğü her kareyi bilinçaltın kaydediyor.

Analizlerin süreklilik kazanır ve ilerlerse belkide bu "gördüğün herşeyi hatırlama" olayını gerçekleştirebilirsin ehehe.

Ben bu analize kişinin kendi kendine terapi uygulaması diyorum.

Ama eğer kendinle konuşarak kendini analiz etmez, ezbere yaşar ve ileri gitmek yerine geçmişte kalırsan, üretkenliğin sıfıra iniyor.

Üretkenliğin sıfıra inmesi ne kendin için ne dünya için bir şey yapmadığın anlamına geliyor. Sadece yiyor , içiyor , uyuyor ve ölüyorsun.

Zaman ve mekanın farkında olan o "güçlü insan" olmazsan dünyanın %99u gibi "birilerine" hizmet ediyor ve ölüyorsun.

Üretkenliği sıfır insan düşünür, sürekli düşünür ama ileri gitmeyi düşünmez. Şimdiyi ve geçmişi düşünür ama analiz yapmaz.

Yapmadığı analiz onu ;
"Herşeyin saçma olması"na iter.
"Her hayalin elbet başarısız olacağı"na iter.
Hayalsizliğe, umutsuzluğa iter.
"İnsanlar bunları göremiyor, tek gören ben miyim acaba? Tanrım, burası cehennem mi?"ye iter.

Bunlarda toplamda o kişiyi intihara sürükler.
Bu kadar basittir intihar.

Farkında olmayan o gereksiz "güçsüz insan" için "nasıl olsa kimseyle alakam yok, ben olmasam da olur"a geliyor mesele.

Tüm gün intiharı düşünüyorsun belkide. Ama demiştim ya beynin ancak analiz yaptığında farkedebileceğin şeyler yapıyor diye, beynin aslında farkında.

Zamanı ve mekanı o biliyor. O yüzden intiharı sadece düşünmekle kalıyorsun.

O seni yaşatmaya devam ediyor.

Bu terapi olayını kendi kendine yapmazsan ve başka biri sana yaparsa, o kişi "terapist" oluyor.

Terapist, bunu kimi zaman para kazanmak için yapıyor, kimi zamansa yardım etmeye niyetli biri olduğu için.
Tecrübelerini paylaşıp yardım etmek istediği için.

Neyse sen tüm bu terapiyi oku ama hayatına uygulama yani ezbere yaşa, ben biraz soluklanayım.
-Terapist.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder