26 Nisan 2015 Pazar

Makinist

N'aber?
Adettendir, sorulur.

Kimse inanmaz "iyiyim"ine ama iyidir. Usulen iyidir.

İyi olup olmadığını s. etmiş ama bir şey demezse ayıp olacağı kafasına kazınmış insan rutinidir bu.
-İyiyim.

Zoraki kalkan eller, zoraki iyi günler. Bunları gölgede bırakan, bir tek sabahları ortaya çıkıp ekmek alıp evine dönen dayıların "Günaydın"ı vardır. Onları unutursak neyimiz kalır?
Sıcaklık, samimiyet ve sevgi dilenen bir köşe insan biriktiyse ve bu insanlar acıyan bakışlarla izliyorsa dışarıdan gözlemleyeni, bu çağın suçudur. Post modernizm dedikleri hadise. Ruhsuzluğa ruhsuz bir başkaldırı.

Tarihte neye başkaldırıldıysa, başkaldıran güruhun amacı doğrultusunda akımlar doğmuş ve çağlar yaşanmış. Şimdi durum öyle değil gibi dayı. Bazı şeyler bazı şeylerin elinde. İnsan demeye dilim varmıyor, şey işte.
Kaç milyar şey.

Gürültü insanı derdim evvelden, şey ya.

Bakteride fotosentez şöyle olur, o zaman C şıkkı, o zaman hani bana para?

Bir şekilde yüzeyselliğe programlanmış ve bir şeyler sırasında ne yaptığının ayırdında olmayan okyanuslarca şey. Şunu yaparsam para eder, şunu oynarsam yakınlık yaratır para alırım fikirleriyle donatılmış ve bir şeyler hissetmeyi sadece rollere adamış şeyler.

Bunu eğitime bağlayanı var, ben öyle demiyorum. Bazı şeyler kafaya kakılmadan da gidilip öğrenilebilir.
Hatta öğrenilmeden bildiğimiz insanlığımızı kullanabiliriz mesela? Yok ben egomu bırakamam.

Bunca okyanus dolusu şey üzerine çullanırken ruhsuzlaşmaman elde değil. Her ışık sızdırdığında, donuklaşacak yahut kirine bulayacak seni. Onlar o noktaya itilmiş. S.edebilecek adamsın sen dayı ya, gülümse.
Şeylerin sana verdiği oyuncakların hiç biri seni memnun etmeyecek. O onların oyuncağı ve onları da mutlu etmiyor. Buralar böyle ve buranın bulutları hiç dağılmıyor. Yağmurluk bulmanda fayda var.

Onlar her şeyin yüzeyine teğet geçenlerdir, bu çürümüşlüğün içerisinde sana mastürbasyonu önerirler. Teşhirle kırık egolarını, çirkinlikleri ve 'fakir'liklerini örtbas ettiklerine inanır mutlu uyurlar. Oysa bu asıl fakirlik değil de nedir?

Ne kadar düşeriz daha?

Ruhsuz kahvelerde neye kafa patlatıyorlar dayı? Niye neşeli okulundan atılanı?
Günün kaç saati bize kaldı? Onu da burada mı harcamalı?
Sıra bunlara gelmeden nerelerde tıkanıyoruz baksana. Gerdeklerde kız çocukları katledilen ülke burası. Öyle bir yerdeyiz ki.

Öyle yaprak döküyor ki bir yanı ülkenin, bahar bahçe sanıyoruz diğer yanını.

"Bizler baharız, bizler gençliğiz!" diyeni de bir kara çukurda görüyorsun. Sahi, kim kimi becermiş bugün?

Köşedeki sönük dilenciler patlamaya hazır güçlerini unutmak üzereler. Bunların çoğu kalabalıksal davalarda edilgenlik ve pasifliğe alışagelmişler. Derdi dert unutturur.
Kalanı kendince bir yolda.
Hepsi gündüz gece.

Bir ömür, feda etmek adına çok kısa.
Hayatı kitaplarda bulmamalı. Yazarları nerede bulduysa orada aramalı ve onu uyandırmalı.
Tek dava var.

Tek dava doğru.

Tek dava evrensel ve en olmayanınca da geçerli.

Tek dava tüm çürümüşlüğü bitirecek, sönükleri parlatacak ve dingin potansiyelleri kabuğundan çıkaracak.
Bu tek davadır ki insanların iletişiminde inceliği ve sanatsallığı doğurur, tüm tiyatrolar onun üzerinedir.
Yine tüm kavgalar ondan çıkar ve tüm savaşlar onsuzluktandır.

O tek davadır ki, bahar olduğunu iddaa eden gençler onun tadına her seferinde şöyle bir bakarlar. Tamamını taşıyamayacak kadar minik ve güçsüzlerdir.

O tek davadır ve tek ihtiyaç duyulandır. Tek başına dilenendir.

Bir çiçeği açandır, bir şeyler yazdırandır, gökten siyah uzayı silendir, rengini verendir.

Makinist duygudur.

Yokluğunda olan ne midir?