22 Şubat 2017 Çarşamba

Kemal

 Doğdu.
 Bir bebeğin tüm beyaz tahtalığınca öğrendi.

 Gördü.
 Bir çocuğun olağanca saflığı ve katışıksız hürlüğüyle düşündü.

 Baktı.
 Düşünme çağının olağanca sorgulaması ve anlama çabasıyla ayırt etti.

 Bir adım ileri.
 Gençliğin olağanca aslanlığıyla ayırt ettiğince yaşadı.

 Kalktı.
 Ömrün ortasının olmuşluğuyla, eğrisi ve doğrusuyla örnek oldu.

 Çarpıştı.
 Yetişkinliğin varmışlığıyla eğriyi doğrusuyla tarttı.

 Yaptı.
 İnananları ve inancıyla eğrinin terazisini kırdı.

 Öldü.
 Terazisi hala daha yürekler ve akılların kabulüdür.

 Borç gibi değil ancak bir babanın senden varını yoğunu almak isteyen bir bankayı kendi varı yoğuyla inine sokması gibi bir borçla sana uzandı.
 Yürekler ve akıllar hala müteşekkirdir, üşengeçler ve kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar hala mazerettedir.

 Neydi?

 Türk'ü asil, çalışkan ve zeki diye kayırdığında, yaptığı sadece ve sadece bir şeyler öğretmek isteyen herkesin yapabileceği tek şey gibi kendine ve kendi çevresine örnek olmak değil miydi? Örnek yeterince güçlüyse, bireyi ikna ederdi.

 Atatürk'ün bir peygamberden farkı neydi?