23 Aralık 2013 Pazartesi

Ego

Ego , karşı cinsten teklif geldiğinde farklı bir havaya bürünmek tabiri caizse g*tü kalkmak değildir.
Peşinde onlarca erkek/kız koşturup ulaşılmaz olmak değildir ego.
Bunlarla sınırlanamaz ego.

Oturduğun yerden her yere her şeye laf yetiştirmektir ego. Hiç bir şey yapmadığın halde çok şey yapabildiğini iddaa etmektir.
"Erkek kadını dövemez yehooo" kafasında sloganlar atıp, kadınların sözlü şiddetine göz yummaktır ego.
"Kadın-erkek eşitiz hadi bakalım" diye düşünürken feminizmin özünden sapıp "OFF SİZ ERKEKLER HEPİNİZ ŞÖYLESİNİZ, BÖYLESİNİZ PÖFF" tarzında cümleler sarfetmektir. Hatta düşünmektir.

Ego, zahmet edip okumadığı kitabı "yalan bunlar olum sene olmuş 2013 hala nelerle uğraşıyosun" diye reddetmektir.
Derleyip toplaması 5 sene sürmüş herhangi bir makaleyi 5 dkda okuyunca "hassie saçmalama deli ya asdsadsad" kafasında bişeyler zırvalamaktır. TVde görmemiştir çünkü beynini öptüğüm.

"Tamam hadi araştırayım biraz" diye gaza gelip düşüncesinin yanlış olduğunu öğrendiğinde hemen anti-tez geliştirmektir ego. Kabullenmez çünkü egoist. Onun düşüncesi yanlış olamaz.

Kendiyle aynı müzikleri dinlemeyeni "of yobaz bunları mı dinliyosonn" (şekil a da görüldüğü üzere) dışlamaktır.

Ego, bencillik değildir.
Kendi benliğini ve düşüncelerini diğer benlikler ve düşüncelerden üstün görmektir.
Kendinden olmayanı , ona uymayanı dışlamaktır.

Sadece gördükleriyle yorumlamaktır bir olayı. Arkaplanını, eğrisini, doğrusunu merak etmez. Gördükleriyle (elindekilerle) karar verir. Gerçi bu eğitim sisteminin aşıladığı bir şeydir; "Paragrafta verilen bilgilere dayanarak aşağıdaki çıkarımlardan hangilerini yapabiliriz?"
Her şeye tek pencereden bakmaktır. Oysa içinde bulunduğu bina budur:

14 Aralık 2013 Cumartesi

Toplum ve Tabular

Sana da garip geliyor mu toplum ?

İnsanların oluşturduğu toplumda bir tane bile insan olmaması düşündürüyor mu seni de?

"toplum olmuşsunuz ama adam olamamışsınız!11!1" tarzında sitem etmiyorum orda bir anlaşalım ehehe.

Sadece anlamakta güçlük çekiyorum. İnsanlar ne ara bu kadar aşağılık kompleksli oldu ?
Ne zaman karşımıza çıkan zor bir iş için direk "yok ya ben yapamam" diye düşünen insanlar haline geldik ?
Hatta onu boşver, "niye" o hale geldik?

Hani koca sınıfta sadece bir kişinin ödevi hatırladığı anlar olur ya, herkes o bir kişiyi susturur olurda hocaya söyler falan diye.
He ordaki aynı topluluk bu seferde birbirini dibe çekiyor. Aşağılık kompleksi geliştiriyor işte birbirinde.

O zaman bir düşüneceksin toplum yanılıyor mu acaba diye. Düşününce üstteki örneklerin ikiside yanlış ama birinde beraberlik diğerinde artık "normal" karşılanan birbirini zayıflatma var.

Özellikle son yüzyılda insanlar aşırı yanlış şeyleri normal karşılamaya başladılar. 21. yüzyıl diye diye içimizi baydılar ama harbi özel bi' yüzyıl bu tam geçiş noktası ehehe. O yüzden 70-80leri görmüş ihtiyarlar "bizim çocukluğumuzda öyle miydi peh!" triplerine giriyorlar.

Değişim.

Güzel şey.

Kendine hizmet ediyorsa tabii.
Lakin geçirdiğin değişimin daha çok bir başkasına faydalıysa bu "kullanılmak"tır ve değişim kesinlikle değildir.

Her gün saat 6-7 den en fazla 8e kadar süren bir haber kuşağı vardır. En alakasız eğlence amaçlı kanallar bile bu haber programını yaparlar.

Televizyon harika bir şey.
Ama aynı zamanda müthiş bir yönlendirme , kullanma aracı.

Merceği büyüt şimdi.

Her gün haberlerde iki müslüman ülkenin savaştığını izleyerek ve anlayarak büyüyen çocuk ilerde arkadaşından kazık yediğinde sesini çıkarmayacaktır. Normal karşılıyordur çünkü.
Koca, büsbüyük, her yaptığı doğru (!) devletler aynı inançta olmalarına rağmen birbirine zarar veriyorsa, götü boklu Ali'nin canını yakmasına izin verecektir çocuk. Sümüklü Mehmet'e borç verip geri alamayacaktır.
Ve mutlu da olacaktır bundan.

Yavaş yavaş bu çağa geldik ciğerler. En kötüsüde bizler bu neslin ilk örnekleriyiz ve bu yüzden televizyonun azizliğine uğramamış bir önceki nesiller sürekli kafamıza kakacaklar ve kakmaktalarda "bizim çocukluğumuzda böyle miydi, peh" diye ehehe.

Ezik, hakkını savunamayan, işten eve - evden işe giden, hayatı altyazılı yabancı dizilerden öğrenen, kendine hayrı olmayan, güzel bir işi olmasını amaç haline getirmiş özgür kölelerin bulunduğu sorgulama yoksunu bir nesil yetişiyor.

Değişim güzel şey. İnsanların 600-700 sene önce çok değişik huyları ve davranışları vardı. Mesela avrupalılar dışkılarını kovayla camdan aşağı atarlardı. Yalan yok. Ama ne olmuş zamanla değişmiş bu huylar ve bugün doğru kabul ettiğimiz huylara,davranışlara kadar gelmişiz.

O yüzden diyorum ki belkide doğrusu budur? Belkide insanın kaderi teknolojiyi geliştirdikçe herşeye üşenen,ezik büzük bir yaratığa dönüşmektir, değişimden doğal ne var ?

Ama sonrada düşünüyorum, evden işe - işten eve giden, kafasına vur ekmeğini al tarzı yaşayan insanlar neye, kime fayda sağlıyorlar diye. En basitinden çalıştıkları yerdeki patronunun sorumlu olduğu işleri yapmasına yardımcı oluyorlar ki patron ay sonu alacağı parasını haketsin.
Daha sonra o patronuda kendi patronuna yardımcı oluyor ve uzun bir alt-üst yetki komutasından sonra en tepeye geliyosun.
Kimsenin işini yapmayan işin tepesindeki o adam var ya hani. Hiç bi'şey kaybetmeyen ama %100 kazançta olan o adam.
Yolsuzluk, adaletsizlik.

Her insan eşit doğuyor ya madem. Neden peki bu insanlar "iyi bir iş" sahibi olma amacıyla 20 sene abuk subuk, meraklısı olmayanın yırtıp atacağı zırvaları öğreniyorlar ? Neden bu adamların altında çalışmak bizim için bir amaç ?
Niye her ay belli bir ücret karşılığında 24 gün,24 saatimizi satıyoruz ?

Bu kullanılmaktır.

Kullanılmak.

Kötü şey.

Bunları anlattığında çoğu insan "bırak yaaa" triplerine giriyor. Merak etme ama çoğu hak veriyor sana. Kabullenemiyor sadece. "O kadar sene boşuna mı okuduk?" diye düşünüyor kabullenemiyor.

Neyse boşver şimdi onları.

Bir düşünsene insan vücudunu. İskelet, gelişebilen kaslar, kıllar-tüyler, zeka, irade, beş duyu vs vs.

Ya vücudumuz saatte 90 km koşan ceylanları yakalaması, -30 derecede üşümemesi, kendinden güçlü canlıları zekasıyla yenmesi ve duyularıyla hayatta kalabilmesini gerektirecek bir hayatı yaşayabilecek kapasitedeyse?

Tüm gün sandalye başında göt büyüten bi' nesle dönüştüğümüz için bizi 90 km koşturacak kaslarımız gelişmiyor, montlar ürettiğimiz için vücut kıllarımızın bizi soğuktan korumasına gerek yok ve zaten hayat işten eve - evden işe gidecek kadar güvenli, zekayı kullanmaya gerek yok.

Aslına bakarsan insanda diğer orman hayvanları gibi doğmak,üremek ve ölmek için varolmuştur. Aksini kanıtlayabilen olamaz.
Ama n'olmuş, bu üreme olayı zamanla süslenmiş, aşkla,sevgiyle şunla bunla daha farklı bir boyut kazanmış ve bazı insanlar zor durumda kalıp düşünerek bir takım icatlar yapmışlar.

Daha sonra yine bazı insanlar bu yapılan icatların öneminin diğer insanlar tarafından bilinmesi gerektiğine karar vermişler.
Bakmışlar ki anlata anlata olmuyor.
Çocuklara ufakken öğretelim bunları demişler.
Zamanla buluşlar,keşifler arttıkça günümüzdeki eğitim sistemine kadar gelmiş.

Çok saf duygularla başlayan mevzu bugün olmuş bir zorunluluk.
Ve bu zorunluluğa karşı çıkmak ise bir tabu olmuş. Dev hizmet, tabunun anlamı :
"Aksi yapıldığında zararı dokunacağı düşünülen inanç."

Evlilik öncesi cinsel ilişki de tabudur mesela. Düşününce tabularda insanların çıkardığı şeylerdir.
Toplum özellikle tabulara çok önem verir. Bu tabulara sataşırsan dakikasında yerin dibine sokarlar.

Toplum.

Şekilcidir toplum.

Henüz okula gitmiyorken tüm insanların birbirini sevdiğini ve haberlere çıkan hırsızlık, cinayet vs. haberlerinin bize yapmayalım diye örnek olması için çıkarıldığını sanardım. Aslında gerçek olmadığını.
Böyle düşündüğümü hatırlıyorum.
Toz pembe geliyordu her şey o zamanlar.

Çünkü şekilcidir toplum. Görmen , hissetmen, bilmen gerekeni gösterir sana.
Oysa içine girdiğinde görürsün ki, o hırsız o altınları gerçekte çalmıştır. Ve kim bilir nasıl acınası hayat koşullarında yaşamakta olduğu için çalmıştır. O bakkal gerçektende cinnet geçirip sokaktaki Deli Mehmet'i öldürmüştür.
Gerçekte kimse sana iyi örnek olsun diye bi'şeyler göstermez. Tek yapman gereken zırvalarla büyümek, zırvalara inanmak , zırvaların üzerine çalışmak, bir kaç zırva kazanıp adına para demek ve daha sonra kendini özgür sanmak.

İnsanlar bireysel olarakta aynılar. Eğer yalan söylüyor olsaydım "hiç beklemezdim ondan yaaa", "o mu yapmış? nasıl olur?" tarzında cümleleri sık sık duyuyor olmazdık değil mi?

Herkesin sakladığı kötü yönleri vardır. Bu yönleri zamanla keşfedersin. Hoşuna da gitmez.

"Yansıtma" diye bir şey vardır bilir misin ?
İnsanların yediği bokları herhangi birine atması, en basitinden.
Hatta bu yansıtmayı o kadar sık yapar hale gelmişiz ki önyargı bile geliştirmişiz bu konuda.

"Geçen babama yakalandım ya" diyen arkadaşına "sigara mı içiyordun?" diyen çocuk babasına sigara içerken yakalanmıştır zamanında.

İnsanlara idam hakkındaki görüşlerini sorarsan hiç biri desteklemez. Ama kendilerine yıllarca kötü olarak tanıtılan Saddam'ın idamını sevinçle izlerler televizyondan.

Toplum yanılgıdadır. Kendi içinde çelişkidedir.
Demokrasi de çoğunluğun dediği doğru,geçerlidir gibi bir zırva var ya hani.
Tarihin en büyük yalanıdır.
Çoğunluğun her dediği doğru ya da yanlış olamaz.
Özüne indiğinde çoğunlukta insanlardan oluşur ve insan kusurludur. Yanılmaya da çok müsaittir.

Bazen arkadaş ortamında konuşurken birinden aşırı tepki alırsın ya. Aslında onun yarasını deşmişsindir farkında olmadan. Tabusuna sataşmışsındır.
Gürültülü, herkesin konuştuğu bir mekanda din ile ilgili bir espri yaptım ve dindar çevrelerde büyüdüğünü bildiğim arkadaşımdan "Gürültü yapıyosun sessiz olur musun?" şeklinde bir tepki aldım. Oysaki benden başka 20-30 kişi daha vardı ve bu arkadaşlarda bağıra çağıra konuşmaktalardı. Ama onlara tepki göstermedi.

Bazı insanlar böyledir.
Bazı insanlar sadece kendi duygularını umursar.
Köşede başı ağrıyan çocuğu düşünerek gürültüyü bastırmaya çalışmaz ama kendi tabusuna laf gelince rahatsız olup gürültüye tepki gösterir.
Bazı insanların tuvalete gitmesi için illa iyice sıkışması gerekir. Son ana kadar kaçar tuvaletten taaki rahatsız olana dek.

Bazı insanlar bir köşede otururlar ve "Şimdi kime sataşsam" diye düşünürler.
Bazı insanlar konuşmayı amaç edinmiştir. Hiç susmazlar ve saçmalarlar. Saçmaladığını söylediğinde dakikasında orospu çocuğu ilan edilirsin.
Bazıları ise ağırbaşlıdır. Efendi dururlar ama her türlü pislik ondadır. Bak onun tabusuda içindeki pislikleri topluma göstermemektir aslında. Tabu sadece din veya cinsellik değildir.

Ya da sadece eğitim sistemi değildir.

İnsanlar kusurlular ve kesinlikle bir insanın başka bir insana "bu doğru, bunu yapacaksın" deme hakkı yok, olamaz.
70 yaşına merdiven dayamış buruş buruş amcalar bize 7 yaşından itibaren okula git,zorunlu diyemez.
Bunu yapma bu yanlışta diyemez. Bu doğru bunu yapmalısın da.
Tabular insanların çıkardığı zırvalardır ve toplum baskısı denilen şeyin kaynağıdır.

O yüzden ;

Tüm tabuların ve sorgulama,değişme yeteneğine sahip ama ezbere yaşayan toplumun canı cehenneme.
İyi akşamlar.

3 Aralık 2013 Salı

Önyargı - Şartlanmak

Ben dil derslerini yapamıyorum diyen öğrenci yapamıyordur. Yapamayacaktırda.

Çirkin olduğunu düşünen kız hiçbir zaman güzel hissedemeyecektir. Her ne yaparsa yapsın beyni kendini çirkin olduğuna inandırmıştır bi'kere.

Eğer bi'şeyin var olduğuna şartlandırırsan kendini. Olur. Olmasa bile beynin kendi içinde onu yaratır ve olur.

Tüm öğretmenlerin kötü olduğunu düşünen çocuk işini iyi yapan,sürekli gülümseyen bir öğretmenle tanıştığında ona yalancı diyecektir. İyi olamaz çünkü.

Tüm erkeklerin Casanova kıvamında çapkın olduğuna şartlanmış bir kadın her erkek arkadaşından aynı nedenle ayrılacaktır. "Beni aldattığını düşünüyorum"

İnsanların değer verince değişeceğine ve ego yapacağına karar vermiş ise bir beyin, değişmemiş olsa bile değiştiğini görür o insanın.

Kendini şartlandırırsan, olur. Olmasa da.

En aptal olduğuna karar verdiğin bir insan bile kendini şartlandırırsa çok yüksek notlar alabilir, müthiş bir kariyer yapabilir ve "kimmiş aptal? ;)" diyerekten şu şekilde göz kırpabilir sana.

Şartlandırma eğer kendiliğinden oluyorsa, önyargıdır.

Tüm müslümanların cahil olduğuna inanan ergen belki de bir ömür boyu aynı önyargıyla yaklaşacaktır onlara. Kendi düşüncesi olmadığının farkında bile değildir.

Aynı zamanda tüm ateistlere özenti diye bakan insan önyargı geliştirmiştir. Şartlanmıştır.

Anne babasının her söylediğini kesin doğrudur diye düşünen çocuk önyargı geliştirmiştir ufak kafasında. Sonradan büyük hayalkırıklıklarıyla farkeder gerçeği.

Veya her profesör,öğretmen sıfatlı ya da en azından kendisinden daha çok şey biliyor diye yine her dediğini doğru kabul eden insan "etiket"e karşı şartlanmıştır.

Toplumsal "etiket"i adım başı rastlayamayacağınız nadirlikte olan ve "en eğitimli" "en zeki" önyargısıyla toplumun kendi kendini şartlandırdığı proflar,doçentler, siyasiler vb. aslında her şeyin en doğrusunu bilmemekte, tuvalete girince onlarda işemekte ve çatır çutur sevişmekteler eşleriyle.

Her şeyden önemlisi onlarda insanlar.

Kim olduğu önemli değil, hiçbir insanın söylediği %100 kesinlikte doğru olamaz.
Yanlışta olamaz.
İnsan kusursuz değildir ve olamaz.

Biriyle tartışırken "hmm şöyle dedi, acaba ben ne desemde aynı oranda karşılık versem" diye düşünmek yerine önyargılarımızı bir kenara bırakmalı, ne öğrenebilirim, onu nasıl anlayabilirim diye düşünmeliyiz.

Günlük tartışmalarımızda memleket meselesiymişçesine celallenmemeli , "haklı çıkmalıyım" şeklinde şartlanmamalıyız.

Önyargılarımızı kırmalıyız. Çünkü aslında ne olduğunu hiçbir zaman bilemeyiz.

Sorgulamalıyız doğruları. Çünkü doğru kabul edilen herşey yine bizim, yani kusursuz olamayacak insanların fikirleri.

Sorgulamalıyız.

17 Kasım 2013 Pazar

Rüya

Normalde uyuduğundan fazla uyursan, gördüğün rüya sayısı o orantıda artar.
Genelde gün içinde yaşadıklarını, nadir olarakta o an beynin uydurduğu rasgele kişileri, olayları görürsün.

Zaten uzun süre uyumak pekte tavsiye edilmez lakin en fazla 10 saniye düşündüğün bir şeyi bile gece rüyanda görebilecek kadar uzun uyumuşsan o günün kötü geçer.

Normalde çok iplemediğin bir pişmanlıktır çoğu zaman bu gördüğün. Bazen de gelecek kaygısıdır.
İnsan, doğası olarak şimdiyi hiç bir zaman umursamaz.

Büyük ironinin bir parçasıdır bu. İnsan belli bir yaşa kadar sadece şimdisini kurtarmaya çalışır. "Bu vazoyu sen mi kırdın?" diyen babasına iki dakika önce kırdığı halde "Hayıv babağ gövmediğm" diyen çocuk gibi.

Sonraları unutur anı yaşamayı. Fakat daha sonra ne yapacağını detayına kadar hesaplar. Gelecek, geldiğindeyse hiç birşey yapmaz.

Budur insan.

İlerleyen teknoloji ile iyice unutmuştur şimdiyi yaşamayı insan.

İnsan dediğinin kaygıları olur.

Ama bu kaygı neden "Whatsapp'ta last seen'im kaç ay öncesinde kaldı ayh beni yalnız sanmasınlar 2  dkda bir açıp kapayayım yhaaa" olur lan ?
Neden "Telefonum çok eskidi fakir diyecekler yha ouf" olur ?

Neden böyle biliyomusun ? Tarihin en uyduruk zamanında doğduk o yüzden.

Düşününce ; ne büyük savaşımız var, ne işgal korkumuz. Yoklukla boğuşmadık ya da açlıkla. Köle olmadık hiç.

Dünyanın %80'inden iyi yaşıyoruz belkide.

Niye mutsuzuz lan hala ?

Yaşamak için mutsuzluğa ihtiyacımız varmış gibi uyduruk nedenler çıkarıyoruz kendimize mutsuz olacak.
Sürekli tartışma içindeyiz.
Çözüm odaklı değil sorun odaklı yaşıyoruz.
Küslükle çözmeye çalışıyoruz problemlerimizi.
Dünyadaki tek erkek/kadın'mış gibi triplere giriyoruz.
Durduk yere başka düşünceye sahip kişilere sataşıyoruz.
Bizden önce milyarlarca insan yaşamamış gibi en doğrusunu biz biliyoruz.

Kendimizi sorgulamamız gerekirken gidip kafamıza mutfak dolaplarını takıyoruz "Mavi mi yaptırsaydık acaba yhaa". Okul notlarımızı takıyoruz. Patronumuzun bize olan memnuniyetsizliğini takıyoruz.

Bakın ; okul,ofis vs. insan yapımı hayatlardır.

Hayatlar evet, çünkü 4 yaşından başlıyorsun okula 22 yaşına kadar ordasın. Sonrasında minimum 65 yaşına kadar ofis diye genelleme yaptığım türlü işyerlerinde bir işte çalışıyorsun.
Eh malumunuz, yaş ortalaması belli, emeklilikten 5-10 sene sonra da "vefat" etmiyor ya da "kaybedilmiyorsun". Ölüyorsun.
Para mı ? Para ne kadar gerekli yaşamın temelinde ?
Yine çalıştığın firmanın sattığı şeyleri almakla harcadın paranı. Ne faydası var sana bu kağıt parçalarının ?

Sürekli sonu gelmeyecek yeni şeyler almakta kullandın paranı veya biriktirdin. Doyum noktana ulaşamadan da öldün zaten.

Çalışmak güzeldir. Sonucunda bir şey elde ediyorsan.

Ama bu hayatın sonunda bir şey elde etmiyorsun. Ettirmiyorlar.

Böyle düşününce hayat çok boş geliyor canısı.

İnsanın doğası dedim ya hep. Burda da o çıkıyor karşına. Merak etme herkes farkında bu yazdıklarımın. Onlar da biliyor ne kadar boktan işlediğini herşeyin. Onlarda sen ben kadar karamsar merak etme.

Ama değişim diye bir şey var ya? Değişimin getirdiği heyecan. O hayatta tutuyor onları işte.
Beni olduğu gibi.
Acınası değil mi ?

Kötü bir rüya gibi.

29 Ekim 2013 Salı

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı

Kutlu olsun.

Ne güzel di mi , 94 sene önce yenildiği savaştan yeni çıkmış, toparlanamamış Osmanlı halkı zar zor bi' ordu çıkarıp tekrar savaş başlatıyor.


                                 Savaş Öncesi

    
                                Savaş Sonrası.

Savaşı kazanıyorlar ve yeni bi' devlet kuruyorlar. Çünkü halk artık önceki sistemin yeni çağda işe yaramayacağını farkediyor. Ne ingiliz mandasına giriyorlar ne de saltanatı geri getirmeye çalışıyorlar.
Cumhuriyet.

Cumhuriyet kimine göre iyi, kimine göre kötü ; artıları eksileri bol yani ama konu o değil.

Batmış ülkenin çaresiz halkını evsiz,yurtsuz kalmaktan kurtarmış mı zamanın insanları ?
-Evet.

Bu kadar.

Üstüne çok düşünmeye gerek yok sanki ehehe.

Hadi, nice bayramlara.

25 Ekim 2013 Cuma

Günah Keçisi

Günah keçisini bilir misin ?

Eskiden kiliselerde günahlar seçilen bir keçiye aktarılır daha sonra keçi uzak ıssız diyarlarda yalnız bırakılarak insanlar günahlarından arındırılırdı.

O keçi gibi hissetmek çok kötü biliyo'musun?
Etrafına baktığında sadece birbirini kullanmaya çalışan insanlar görmek, hiç yoktan ego yapanlarla yaşamak çok kötü.

Durduk yere arkadaşlarının yaptığı bu davranışlar için utanmak fazlasıyla kötü. Hele böyle hareket/davranışların olmadığı bir yerin dünya'da olmadığını farketmek daha da kötü.

Yardımcı olmaya çalışırsın, gerek yok der.

Samimi olursun, yavşak der.

Mesafeli durursun, oo çok havalısın der.

Ortası yok bu insanların. Ben merkezli yaşayan egoistler hepsi.

Onlara göre herkes onları eğlendirmek için var. Eğlenceli olmak zorundasın.
Eğer kendi halinde biriysen sıkıcısındır ve onun yanından hemen defolup gitmen gerekmektedir.
Fazla eğlenceliysen yine defolup gitmelisin çünkü yanındakinden fazla dikkat çekiyosun.

Merak etme sana çok iyi davranan hiç böyle değil dediğin arkadaşın kazık atacak bikaç güne.
"Tabii ki yarın kitap getiririm" diyen arkadaşın getirmeyecek. O an onu demesi gerekiyordu cünkü, anı kurtardı. 
 "Bişey anlatıcam" diye seni çarşıya çağıran arkadaşın sadece gezmelik arkadaş arıyodur.Yalnızlık nedir bilmez çünkü. Sürekli birileri olmalı yanında.
Bi'şeyi "sorsana" diyen arkadaşın kendi merak ediyor, zerre umrunda değilsin.

Adalet dünyada yok ve mümkün değil. İnsanlar arasında çıkar üstüne kurulmuş dengeler var.

Öyle dengenin amına koyim ayrıca. (ses efekti : biiip) (altyazı : canı cehenneme)

21 Ekim 2013 Pazartesi

Yalnızlık

Yalnızlık "sevgilim yok yaa :s" değildir.

Yalnızlık yeni taşındıkları şehirde ki yeni okulunda sessizce bi' köşede oturan çocuğun arkadaşsızlığı da değildir.

Nedir yalnızlık biliyo'musun ? Bir sürü arkadaşın olmasına rağmen hiç biriyle kafanın uyuşmamasıdır.

Yakınım dediğin insanların seninle sadece çıkarları için yakın olduğunu farkettiğin andır yalnızlık.
Otobüste "akbil basabilecek var mı?" diye sorduğunda tıka basa dolu otobüsten gelmeyen cevaptır yalnızlık.

Her gün kahkahalarla gülmene rağmen gülmeyi bıraktığında suratının birden düşmesidir.
Takip ettiğin dizinin/manganın yeni bölümü çıktığında sevinememektir yalnızlık. Her şey monoton gelir çünkü.

Kimseyi istememektir.

Ya da öyle sanmaktır.

Yalnız kalmayı istediğini sanıp kendini kandırmaktır. Ama aslında seni anlayacak insanlar arıyorsundur.

Kitaplardan mutluluk dilenmektir bir bakıma. Sabah işine/okuluna giderken en büyük dostunun şarkılar olmasıdır.

Telefonuna yeni şarkılar attığında sevinmektir lan yalnızlık.

Kafanın karışık olmasıdır ama karar verememendir, ruhunun Dil'de ama bedeninin Sayısal'da olmasıdır.

Saçma sapan bişeydir yani. Acımasızdır, ruh halinin sürekli depresif ile melankolik arasında gidip gelmesine sebep olur.

5 Ekim 2013 Cumartesi

Eğitim Sistemi ?

Müfredatı kuran 40lı 50li yaşlarda ki insanlara göre öğrencilerin hepsi çocuk gibi buna bi' açıklık getirelim.
Peki neden bu kadar sorumluluk hiç yoktan varedilip bir insana ufak yaşlarda yüklenir?
Dedim ki kendi kendime bir çocuğa hayatının rotasını neden 15 yaşında çizdirirler ve araştırdım.

Bu sistem zamanında SBS denen illetle boğuşturmadı mı bizi ? İyi bir lise okuyun ki iyi bir üniversiteye girin zırvalıkları.
Neden düşüncelerimizin ve karakterlerimizin geliştiği bu olgunlaşma çağını , "düşünceleri ve karakteri oturmuş ve artık zamanını başka şeyleri öğrenmeye harcayabilir bir insanın" öğrenmesi gereken şeyleri öğrenerek geçiriyoruz ?
Çocukluğumuz hayal gücümüzün en yoğun olduğu zamanlardır. İnsanın doğasında var bu. İnsan sürekli düşünür ve hayal kurar. Bu gerçek olmasa belediye otobüslerinin camlarında bu kadar saç yağı birikmezdi heralde ehehe. Herkes başını o cama dayar ve hayal kurar.
Peki size herkes en az Picasso, Van Gogh kadar resimde, Mossart kadar müzikte yetenekli desem ?
Şüphesiz ki günde 4-5 dersi birden ezberlemeye çalışmaktan hiç birimizin yetenklerine ayıracak vakti olmuyor. Bu yüzden bu yetenekler gelişmeden kuruyup kalıyor. Yoksa koca toplumda sadece 30-40 kişi mi resim-müzik alanında yetenekli olacaktı?

Neden yapıyorlar bunu ?

Koyun yetiştiriyorlar. Zira ne kadar düşünürsen ne kadar geliştirirsen kendini o kadar tehlikelisin. Bu Türkiye'de değil tüm dünya da böyle.

Bir büyüğümle çok konuştuk biz bunları. Baya tartıştık. Ona anlattım;
-Doğum gereğim olan hayatı, inançlarımı yaşamak yerine bu yapay hayatı yaşamak istemiyorum.
-Başka seçeneğin var mı ?

Adam noktayı koydu. Kapak yaptı bir nevi ehehe.
Dibine kadar haklı. Seçeneğimiz var mı başka ? Ne yapabiliriz şunun şurasında.

Sadece henüz yapamayız.

Farkında olmamızdan korkuyorlar.

Ne demiz atalarımız bugünün küçükleri yarının büyükleri. Dibine kadarda haklı burda atalarımız ehehe.
"Büyükler" olduğumuzda farkına varmış olursak bazı şeylerin dünyayı yerinden oynatırız olum. Fak dı sistem yaparız hemde.

Şimdi polinom düşünsün.

Anlam(lı)(sız) Kelimeler ve Kalite

Ne olaki bu ?
Örnek veriyorum ; kezban.

Bu kelime bir kız ismi olup , "ev hanımı" anlamına gelmekte.

Yaşım 30 falan değil ama hatırlıyorum, 2000li yıllarda yoktu böyle bişey. Göz zevkimize hitap etmeyen kızlara kezban demiyorduk biz.

Zaman öyle bi' değişti ki, beğenilmeyen kezban oldu. Terkeden sevgili kaşar oldu orospu oldu.

Burda kezban haklarını savunacak falan değilim, sadece tarafsız bakmaya çalışıyorum. Yoksa "kezban"lar az çekmemiştir benden ehehe. Dalga geçerim, dalganın dibine vururum hatta. Ama bunu gerçekten "kezban" dediğim için yapmam. Benim derdim neyle biliyor musun ?

Denge,kalite.

Ben her sabah normalden erken kalkıp traş oluyorum, saçımı başımı yıkıyorum. Temiz olmak/gözükmek için.

Bıyıklı kızlara çok sataştığım doğrudur. Sebebini yukarda yazdım.
He benim derdim bununla işte. Derdim kaliteyle benim.
Kalite nedir ?
Fifa 2013'ün grafiklerini en yükseğe almak mıdır kalite ? Hayır dinle bak.

Kalite birine çarptığında "önüne baksana lan" demek yerine "üzgünüm" "pardon" gibi cümleler kurmaktır. Kalite kantinde sıranı beklemektir . Kaynak yapmak değildir kalite. Parası olup olmadığını bilmediğin, sürekli aynı hırkayı giyen arkadaşının arkasından "fakir mi bu mnakoym" yorumunu yapmamaktır kalite.

Sorarsan herkes insan haklarını savunan AB temsilcisidir ama içine indiğinde çıkar kiri pası.

Giriş

Selam ben yazın amelelik yapan ergenlerin yaz bitince havalı rolüne bürünmelerine karşı çıkan liseli.

Ehehe.

Burada bazen Sigmund Freud olup insan psikolojini açıklamaya, bazen avını gözleyen kaplan dikkatiyle gözlemlemeye çalıştığım insan hayatı ile ilgili deneyimlerimi aktarıp, günümüzün, geçmişin ve geleceğin zihniyetini algılamaya çalışacağım.

Daha sonra "zaman kaybımı acaba.." düşüncesinin belirmemesi için boş vakitte, yapacak daha iyi şeylerin olmadığı zamanlarda okunması tavsiye edilir.