11 Şubat 2018 Pazar

Disosiyatif Motor

 "Oturun" dedi büyük olan.

 Haklıydı ve ısrar etmedi pek çok küçük olan.
 Uzun nutuklar mı atacaktı, retoriğin kısalığı ve özlüğüyle onları adam etmeye mi çalışacaktı, kim bilir.
 Yarın her biri neye çalışacaklardı.

 "Yıllar geçti, birlikte parçaladık bu gemiyi. Üzgünüm iyi bir baba olamadım. Üzgünüm çoğu zaman evimde bile olamadım."

 Kalktı bir tanesi, girişti, "Pişmanlığın şimdi yeri mi?"

 Bir başkası dedi, "Yaşamının belki arifesinde?"

 "Ya da son kertesinde", dedi öteki.

 Görmezden geldi ve odağını kaybetmedi.

 "Birlikte" dedi "baylar, harcadık bu gemiyi."

 "Şimdi olduğumuz yer yıldızları vurmak için hiç de uygun değil."

 Konuşturmamak istediler onu, "Hiçbir zaman geç değildir hiçbir şey için!"

 Görmezden gelebildi, odağını yitirmedi.

 Biliyordu ki hepsi haklıydı, biliyordu ki hepsi doğruydu.
 Son kertede bir arifedeydi, pişmandı bile.
 Yine de.

 "Şimdi" diye devam etti "yeni ufuklar önümüzde ve hiçbiri elden uzak değil."

 Kaşlarını çattı biri, 'el'de bir çift anlam var gibi mi gelmişti? Bilemedi öteki, kalanı dinlemeye devam etme taraftarıydı.

 "Yeni her şey heyecan verici.", "Sen" dedi ve birine işaret etti. "Öyle erken terk ettin ki gemiyi, hepimizden önce vardın gideceğimiz her yere. Biz daha ilk sezonu bitirmemişken en sondan haberler yağdırdın hepimize. Şimdi görüyorsun ki elimize kalan tek şey dümeni doğru çevirebilmek.
 Artık heyecan duymadığın heyecanlar, artık tatmak istemediğin hazlar. Hayat bunlardan ibaret kaldığında kalbinin nerede kaldığını düşünmeli insan."

 Biri hışımla kalktı ve bunu hakaret saydığını belirtti. Kapıyı çarpıp çıktığında oda karanlığa gömüldü.

 Etkilenmemişçesine aynı ses tonuyla "ya da" diye devam etti, "nerede inancını yitirdiğini.

 Aramızdan bir Musa çıkacak değil ki Tanrı'ya hesabını sorsun bu yıldızlı göklerin.
 Aramızdan bir İsa çıkacak halimiz mi var ki hepimizi hepimiz için feda etsin."

 Melankoli masadan ne bir beden diliyle ne de bir homurtuyla, hiçbir ipucu olmaksızın sadece en gizemli yol olan sezgiyle burnuna ulaştı.

 Umursamadı ve şevkini yitirmedi.
 Sadece burnuna gelen pis kokuyu daha pis bir şekilde tükürdü kamaraya:
 "Aramızdan bir Muhammed mi çıkacak ki hepimiz bu gemiyi alabora etmeyelim."

 Söz hakkı buldu kendinde biri "Sadece dümeni çevirmek bile yetmeli değil mi? Şüpheniz mi var, ehliyetli olsun olmasın, bir geminiz var."

 "Gemimiz." diye düzeltti bir tanesi.

 Büyük olan devam etti. "Çocuklar" dedi "ne uğruna?"

 "Dümen." dedi hep bir ağız.

 Ve anladı, onları ortak bir yola çekebilmişti.

 "Çocuklar" dedi "nereden?"

 "Kimse bilmez." dedi ortak ağız.

 Ve gözlerinde hepsinin, o ışık belirmişti.

 "Çocuklar, nereye?"

 "Nereye istersen."

 Gözlerini açtığında ellerinde dümen, masmavi denizin sıfatdaşı gökle randevusunu yarmaya gidiyordu, yelkenler fora.
 Güneş üzerine sağanak yağıyordu tekrar.

 Ufukta bir köprü görünüyordu, ellerini dümenden çekmeden şarkı mırıldanarak ve dans ederek rotayı oraya sürdü.

 Dümen çevirmek sadece.
 Sadece sade bir cevap için nicesini bir araya toplamış, dinlemiş ve yenmişti.

 Ezgileri ve dansı, güvertede dolanan, gözleri deniz ve göğün bir arada tüm masından daha mavi bir deniz kadınından geliyordu.

 Kim bilir, yarın kim olarak uyanacaktı.