10 Temmuz 2016 Pazar

Demeç

 Ne olduğum, perspektif demetlerinin bazı demeçlerince; bir avrupai, duyulmak istenecek bir ses, kütüphane, kıl, birkaç duygusal nota ve renklerin bazıları olduğu gibi, bunlar esasen kendini her perspektif ve görüş sahibi sananın düşebileceği özneyi çağrışım ve telmihlerle belirlemek hatası değilse, nedir?

 Ne olduğumsa, hiç ancak bir isimdir.
 Bu isim onu algılayan gözler kadar anlamlı ve salt bundan mütevellit yarattığı -olduğu için de gerçek kabul ettiğimiz- ortak metaforların bir toplamıdır.
 Bu perspektifin eşittiri gerçeklikte şöyle bir yarılmaya olanak tanır: 
Şayet ismi yürüten aklın kolu, telmihlerin her köşesine uzanabiliyor ve imajını bütünüyle tanımlayabiliyorsa gözleri, bu noktada gerçeklik yani ortak gözlemlenebilen metaforların toplamı, karakterin niyetinin bir kölesi olarak dilenen sayıda türetebilir kendinden.

 Ve böylece tercihinden tam bağımsız olarak fırlatıldığı sahnedeki ötekilerden ya farkı kalmaz, ya hepsinden iyi oynar yahut karışmaz ve yenilmez.

 Ancak sahnenin halen perdeyle örtülü o küçük kıyısına kaçıp, yenilmediğini sanan, bizatihi, kendi korkuluğunca yenilmiştir.

 Ve böylece iki şık henüz gözler önündelerse de, sahne üzerine muhabbetlerin alayına eşlik eden bu metafor, sahne, bizzat hayatı yansıttığından onu hayat bilgeliğinin bir tutamıyla ele almakta hiçbir kusur olmayacaktır.

 Şövalyelerin ejderha kesmekten geldiğine inanılan çağların "Ummadık taş baş yarar" 'ından çıkartabildiğimiz, yaşamın tümünün gördüklerimiz olmadığı yargısı aklımız için, şu anki münakaşamızda epey ağzımızı ve aklımızı sulandıran bir seçeneği aydınlatıyor.
 Evet, yedisinden yetmişine her düşünen akıl ve hisseden yüreğin, bir şekilde katıksızca meyil ettiği bir ahlak olarak, belki kahramanları gerçek kılmak isteyen bir inanç, belki karakterin psikolojisinin doktor yanı ve şüphesiz bir de tarih ki daima kanıtlamıştır hastalanmayan sağlığını,
 O, içinde bol şeker bulundurmadan da gözümüze tatlı gelen, erkeklerin görüş alanına bir girdiğinde bir daha odağını alamayacağı kadar doğurgan bir kalça gibi ilgimizi çeken bir şık.
 Hepimizin bütünüyle itiraf etmeye korktuğu bir fantezi oysa Sade bile kendi sadizminin şiddetinden bu kadar çekinmemişti.
 O halde bizim üçüncü şıkkımız daha ala bir şiddette seyrediyor olmalı.

 Lakin, bu ahlağın fetişistleri bunu hiçbir çıkara bağlamadan yanıtlayabilirler mi?
 Seyirci bir çoğunluğun yanına sandalyeni çekip, göbeğine biraz daha çabuk-yemek/içecek tıkıştırmak değil de;
 Hem sahnede kalıp hem maskesiz olmak, tutarlı bir gerçeklik fantezisi midir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder