5 Temmuz 2022 Salı

Lux Günlükleri, 1-70: Girdaplar

 -Çöp kutumu açtım-

 Ön sıra yemeğini aldıysan devam et, Hermann'ı gururlandıracağız.

 Bu yirmiyedi sıfıriki ikibinonbeş değil, yalnızlık veya kahpelik gibi ve kim salonun yalnız olduğuna inanmışsa kuğuyu kıçından çeker gibi.

 Üçgenler bol, hepsi kat kat ve hayatlarca emek her birinin üstünde. Yıllarımızı üç açıyla incelerken, piramidin en dibinde, herkes tek bir balonla düşündü: yalnızlık. Bu kadar koruma, battaniye ve sıcak su torbası çok fazlaydı. Çözmüş ve çözebilecektim. Şimdi çocuklarımı bulamıyorum, oğullarım, kızlarım tüm o altın çocuklar nereye kayboldular? Herkesi en dolgun, en pembe tarlalarına ekilmiş güdümlü mayınlarla zaptedilmiş görüyorum. Sonraki sahnede uyanıp telefona uzanıyorum. Bu kayıp bir otoban ve en azılı kabusumdan uyandım. Korkumun tek bir sebebi var, silahsızım ; tüm üçgenliğine ve sıfır battaniyeye ve bütün o uberliğine rağmen, görüyorum ki erken boşaldım. 

 Yirmiyedi sıfıriki ikibinonüç ve yirmiyedi sıfıriki ikibinyirmi en yumuşak ellerle bana dokunmuştu. Marslıların yardımıyla, yeniden, bir değil 10 piramit ve sen ölüysen de yeni bir beceriyle. Burası girdap değil, bir hediyeyle. Serge altın dokulu koltuğunda ve Leonard bir ses yedeğiyle elinde tabletiyle. Salona katılmaz mısın? Zira cephanemiz okyanuslarca viski kadar, yüzersen.

 Onlar bir yere kaybolmadılar, onlar bulundukları yerde tabutlar yaptılar. Yere doğru uzanıp, dizlerini kırdılar ve tabanlarını intihar mottolarıyla boyadılar. Bu daire onların zihinlerindeki ve kalplerindeki sözleri taşıyordu, auralarının bir imzası ve nereye gitseler oraya gidiyordu. "Ben vuruldum, farkında değilim." tercüme edilebiliyorlardı lakin kimse anlamıyordu. Onlar sadece "Ah, güzelce paçayı yırtmış." görüyorlardı ve diyorlardı. Onları gördükçeyse onlar, onlardı.

 Mottosu paçayı yırtmak olanlarla çok yiyor, çok içiyor ve çok sevişiyorlardı. Yakıtlarını toprağa gömüyor, pembeliklerini yitirmekten korkuyorlardı. Onların yüzde yüzü paçayı yırtmaktı. Zor bir durumdan kurtulmak. Zor bir durum olmayı akıl edemiyorlar, üçgenlerini yitirmiş ve kendi kanlarındaki pürüzsüz zifirli akışa dibine kadar batmış durumdalar. Onlar kendi kanlarını laktik asitle yakmayı düşünemeyecek kadar monoksit kafalılar. Biraz ritalin ve biraz da düz asit seviyorlar.

 Salon sayılandan da kalabalık lakin görüyorsun ki azlar. Bu benim sadece yüzde 0,1'im.

 Sıfırı hatırlıyor musun? Yeni gelenler öte yana, sıfırı bulmuştuk. Onun zevki geceyarısından sonra çocuk parklarında magmayı hedef almaktansa sayfalara mum damlatmaktı. Tanrıyı tavanında değil tabanında buluyordu, üzerine basarken gölgesine bakıyordu, Amerikan Sayko, akademiye Tanrının formülünü uzatıyordu.

 Oysa dünyan sen olanlardır, ne kadar sen o kadar iyi. Dünya sürekli yeni benler üretir ama onları görmeyeceksin ki, her yeni ben'e yapıldığı gibi "gitgide salaklaşıyorlar, Z kuşağı fiyasko AHH". Yirmisekiz yıl sonra görüştüğümüzde dinozorun elinde bir ak-47 olacak, sense kentin nesi olacaksın? Dişlerine güvenen paçayı yırtanlardan mı, yoksa zombi avcılarından mı?

 Sadece dişler, bir masada havaya saçılan beyaz tane tane dişler. Bir masa, bir de Macchiato. Bir tabut, bir Americano. Size iyi eğlenceler, ben daha yöre severim.

 Kendi ölüm çizgimi yürürken tabelalara dikkat etmek değil, zaten girdaplarım da mumsuz, bölünmüş mezopotamyanın kaçıncı baharı da bende esmiyor. Neyse ki tayfa memnun, kaptan memnun, gemi benim ve gemi benim.

 Yağamayacağını söyleyen bir kadının okyanusunu gözlerinden alıp yeniden konumlayabilirim. 

 Işık diyor ki, kendi ömründe, şöhret en azılı kaltakları ona getirmiş. Hah. Şarkı kulesinin üst katlarında en hırslılarına hep mıktanıstım, şimdi bunu platinum hayal et. Masam hep soytarılarla doluydu ve başka türlüsünü de bilmiyorum. Bar kapanmaya çok uzak lakin gözlerim bana bazı anılar gördürüyor. Yüzmez misin?

 Eski bir hayat kadını aklını satıyordu, 7/24, deliğine kalp pili bulmak için.

 Görünürde kimse yoktu ve mezopotamyada fazla sol yoktu, yine de amerikan pastası oldukça seviliyordu, yine de kararını aldı; mezarda ayaklarına sinek emdirmektense, penthouse'da bir sinek olacaktı.

 "Evlat" dedi Bill, aslında kibriyle öldürüldü. Lakin senaryo hileli ve tümüyle Thurman'dı. Beyaz asyalıysa bir ustaydı fakat kadın her açıdan noksandı. Islıklar sadece gerilimi sağlayacaktı, senaryodaki delikleri imzalamayacaktı. Herkesin kendi için en iyi dilekleri vardı ve bu amatör, bir toy talebe, taze bir körpe olamayacak kadar pilava uzaktı.

 Diksiyon veya diksiyoner değildi gerdek olan, everestin tepesindeki bir Trident'ti. Eden'dan bir hatırat olarak nesiller arası bir quantum sıçramayla yatağıma geldi ve beni seç demedi, beni seçti.

 Sanırım. 

 Fakat onların iyimserliği mi yoksa benim mi kötümserliğim.

 Ve Picasso demiş ki, "bir ömür + beş dakika", wow, ya da her kim demişse. Hahahah. 

 50. yıla dinozor ilanı yirmi dakikamdı, sana bir ömür mü geldi? Pandoran belki o kadar derindi ki kendi sonunu Dracula gibi buldun ve her yeni doğan gibi döl yatağından doğruca kutuna koştun. -Klik- Kapandı, günaydın. Günlükler mi, gözlerimi açtığımda gelmişti. Görüyorsun bu güdümlü benlerin bir takvimi var van Gogh'un kulağını öldürmek için.

 Cinayet değil, format değişikliği. İçin format.

 Crowley'in Lam'ı benim, Willie Billie'min bir başka metafizik işareti ve kapamadım, Mubihaz gibi sadece haykırmaya yer açtım. Hermann bunu görememişti. Siz burada benimle kilitlisiniz.

 Gelecek en iyi pornostar ben olacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder