2 Ekim 2014 Perşembe

Oyun Hamuru

Tarih, kısır bir döngü müdür?

Tarihçilik işinin kazanana düştüğü bu çağda asıl tarihçiliğin pek faydasız olmasına rağmen bilim olarak okunmaya, okutulmaya devam edilir.

Tarih neden bilimdir?

Bilim nedir? Bilim, keşfetmektir. Bulduğu doğa kırıntılarını lehine harcamaktır.
Oluştan çıkarım yapmak, bunu kullanmaktır.

Tarihten ders çıkarırız. O halde tarih bilimdir. Peki yeteri kadar ders çıkarır mıyız?
Yoksa tarih tekerrürden mi ibarettir?

Tarih bir tekrar zincirinden ibaret ise, yazılı tarih doğru mudur? Tekerrürden emin miyiz?
Tarihi kazananın yazdığı bir gerçeklikte kazananın doğrularıysa nesillere aktarılan, doğru doğrudan, gerçek gerçeklikten şaşmaz mı?

Yolları soru işaretleriyle çevrili mezarlıkların hükmettiği bir çağdayız. Zengin mezar taşları. Peki bu çağda gerçek nedir, doğru nedir?

Gerçek, insan zihninin en sevdiği oyuncağıdır. Oyun hamurudur.
Doğrular ise bu hamurun şekil almış halidir. Doğal olarak her gerçeğin şekli kişiden kişiye değişir.

Lakin mantık desteğiyle yoğrulan hamurların geleceği şekil ortaktır.

100 metreyi 9 saniyede koşan insan ile 30 saniyede koşan insan için kendi tarzları var, öznel koşuyorlar diyemeyiz.
30 saniyede koşan insan için antremansız, gelişmemiş demeyi yeğleriz.

O halde gelişmemiş mantık ve öğrenilmemiş bilgiler için de bir öznellik durumu söz konusu değildir.
Antremansız zihin demeyi yeğleyiniz.

Tam bu noktada tarihin tekerrürden ibaret olduğu doğrusunun gerçekliğini doğruluyorum.
Antremansız milyarlarca zihnin boş suratlarını her gün sert çehremle karşılıyorum.

Her gün; barınak, ulaşım, iletişim hileleriyle pilleri çıkarılmış beyinlerin, fast food, sigara, alkol tüketip, ev, araba, kadın, erkek gibi yeni hedefler koyduğu tekdüze hayatlar yaşadığını gözlemliyorum.
Ah, gübre üretimini unutmak onlara bir hakarettir!

İşte bu çağın doğrusu budur! Nihayetinde gerçeği de budur.

Gerçek, olması gereken değildir lakin olandır. İnsansa olanı zevkine göre görür. Bu doğruları ortaya çıkarır.

Her doğrular bütünü bir gerçeklik üretir.
Bu gerçeklikler peşinden milyonları sürükleyebilir.

İnsan zevk aldığı şeyi ister ve istek insanın şekil verme kabiliyetidir. Zevkini mantığıyla sınırlandıramayan iradeler yine zevk peşinde koşan (koştuğunu sanan) milyarları üretmiştir. Nesillere aktarılan budur.

Zevkini almak için şiddete başvurabilecek bencillikte gözü dönmüş iradeler, uysal ve sosyal düşünen iradelere üstünlük kurmuştur. İşte onlar kazananlardır.

Tarihin kazananları onlardır.

Bu iradelerin torunları, varolan gerçekliğin kaynağı zevki suistimal etmektedirler. İşte buda kapitalizmdir.
Kazananın daha çok kazandığı, kaybedenin dibe vurduğu bir düzen.

İyiliğin budalalık sayıldığı bir düzen.

İşte kör kuvvetin gücü budur! İyinin kılıcı yalnız düşmanını keser, hatta düşmanına dahi tereddüt eder. Zira onun düşmanı karanlıktır. O aydınlatmayı sever.

Düşmanını insan dahil olmak üzere dünya bellemiş kılıçlar önüne geleni kesip, ganimetini toplarlar.

Onların zenginliği ve kazancı budur. Yazdıkları tekerrürlü tarih bu gözü dönmüşlüğün ve cehaletin ürkek stratejilerini anlatır.

Onlar oluşan adalet kılıçlarının önünü din, felsefe, bilim gibi kavramlarla köreltip, rezil ederler. Toplumsa yeni oyuncaklarına sevinmeye hazırdır.

Cam yapım lambalara gücü yeten bu balyozların kıramadığı metal lambalarsa yüzyıllardır ışımaktadırlar.
Işıyan bu fikirler pek aydınlık olsa da gerçektirler. Ve gerçek, insanın görebildiği kadar gerçektir.
Gerçek algısını doğru-yanlışlara dayandıran bu şampiyonlar pelerinleriyle gerçeği örterler.

Onlar sapmışlardır ve saptıranlardır.
Sapmayı reddeden irade terörist olur. Bu antik canavara karşı gelmek düşmanlıkla suçlanmak demektir.
Canavarın dişleri saptırdığı insanlardır. Onlar pek keskin, pek yobaz ve pek şişmanlardır.

Fazla yer, fazla sevişir, fazla ister ve pek az değişirler.

Karanlığın gölgesinde yaşarlar.
"Karanlığın gölgesi olmaz!" diyemezler.
Bu diyememe hali gölgedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder