3 Aralık 2014 Çarşamba

Kahpelik

Bir yaratıcı var mı?

Onu kovaladık durduk kendimizi bileli beri. Kimilerimiz "hayatlarımızın bütünüyle bir resim çizen irade" olarak bahsetti O'ndan, kimilerimiz "bencil, beceriksiz" diye tanımladı.
Sahiden bir yaratık duran bu evren bir şaheserdir. Lakin boktan olan ve -var ise- O'nu beceriksiz gösteren, insanların var olduğu şu ufak dünyadır.

Sanırım sorun insandadır. Hayata anlamını O aracılığıyla katmaya çalışmalarımız ve O'nun varlığını sorgulatan   hep insan ve insanın türettiği sorunlardır. Bir şey olmasa, üstüne düşünemezdik ve yazacak bir şey de olmazdı.
21. yüzyılda 'insan' yaşamı pek rezildir. Hisler oyuncak, bedenler satılır olmuştur. İnsanın ne kendine ne de başka bir insana değeri kalmamıştır. Ancak masaüstünde rastlanabilir bu tip değerlere.
İnsan, ruhunu ve vücudunu sanal ve fiziki dünyalar aracılığıyla pazarlar olmuştur.

Boktan hayatımız bizi O'nu sorgulamaya itiyor madem, aradan çıkaralım.

Derler ki yaratan, insanı kendi suretinde yaratmıştır. Bu bize tanrı hakkında ne söyler?

İnsanı tanırsak yaratıcımızı bulabiliriz yani? Atalar ve vahyedildiğine inanılan sözler böyle anlatır.

İnsan doğası bize ne diyor o halde? İnsan nedir, nasıldır?
Bizler; düşlerde güzeli, hayatlarımızda çirkini yaşayan, güzeli kirleten, yok eden sonra pişman olan varlıklarız.
Zarifliği ve yapıcılığı yalnız hayallerimizde sevenleriz. Hayatlarımızda kaba ve yıkıcıyız.

Güdüsel olarak iyiyi ve güzeli isteriz. Masum, dertsiz ve sade hayat fikri neredeyse ortak bir ütopyadır. Bu ütopyanınsa öncesi, sonrası düşünülmez.
Sanırım tanrı cennete böyle yönlendirir.

Tanrı nasıl yaşatır peki?

Yaşamak için türlü yollarımız var. Bireysel ve toplumsal olarak hayatta kalabilmek adına, üremeye ve bencilliğe yöneliriz.
Freud haksız sayılmaz, insan ilişkileri ileri cinsel ilişki arzusuna dayanır. Toplum içerisinde ise en çok kendi emellerimize ve işimize yarayacak şeylere önem veririz.
Kendi düş ve gerçekliğimizi devam ettirmek için başkalarının üzerine basabiliriz, acımadan.
Kimi 'hayalperest'ler ise bunu yapmakta zorlanabilirler. Nitekim insanın hayallerinde yalnız iyilik vardır.

Bencillik pekte yanlış sayılmaz bu durumda. Gerçekliği kavramış olan, kendine yetebilecek bir bencillik ile yaşamalıdır. Kavramamış olanın hali ise pek acıdır.

Doğası bu olan insan için en yaşanılası sistem elbet kapitalizm olmalıydı.
Her şeyin güzel, düzenli ve adil olduğu sistemlerde insan sıkılırdı. Ütopyası ancak iş günü sonrası eve gelip, ayaklarını uzattığında tatlı gelirdi.

Nitekim toplumda 'suç' dediğimiz şeylerin oluşumu da buna dayanmaz mı? İnsanın dinamik yapısının, toplumun, kuralları aracılığıyla dilediği sabit yaşam ile çatışması yaratmaz mı zaten suçu?

İnsan, iyiliği ve kötülüğüyle hayattadır. İnsan, iyi ve kötü olduğu sürece insandır.
Atalarımız tüm mitolojilerinde, dinlerinde ve diğer hayallerinde salt iyi varlıklara kanatlar çizerken, şeytanların hep sivri dilleri ve kuyrukları vardır. Salt kötülük veya iyilik içeren varlıkların adı bir çok şeydir fakat insan değildir.

İnsan iyiliği ve kötülüğüyle dengededir. Birinden biri olmasa, insan yaşamını sürdüremez.
"Rahat mı battı?"daki insanı bulunuz ehehe.

Bizler buysak, ulvi suretimiz nasıldır o halde?
Atalarımızın bulgularından gitmeye devam edeceksek, onlar tüm sıfatların O'na ait olduğunu, göklerde ve yerlerde her şeyin yine O'na ait olduğunu söylerler.

İyiliği ve kötülüğüyle tanrı da bir dengedir.
Tutarlı diyemeyeceğimiz aşikardır. Ne tam iyi, ne tam kötü bir dünyanın varlığı, kaynağın tutarsızlığına götürür bizi. Eğer enerji bir yere kaybolamıyorsa, nerden geldi bu enerji?

Tutarsız tanrının tutarsız çocukları.

Bize işkenceli bir hayatın kaderini, doğamızı böyle koyarak yaşatacak ve izleyecek kadar vicdandan yoksun, üstüne bunu çözüp kendisine kızabilelim diye aklı verecek kadar dürüst bir zalimden bahsediyoruz.

Bir çocuğun saflığında gizli onun vicdanı ve yetişkin kalbin körlüğünde apaçık onun zevki.
Bizler salt iyilik veya salt kötülük içerisinde sıkılırız.

Kendisi pek sıkılmıyor olmalı.

Doğarkenki masumiyetimizi aldığı için pişmandır belki. Masum doğurup, zalimliğiyle eğilten tanrı pek bir kahpedir.

Suçu ancak aklımız yoluyla varsayabildiğimiz bir iradeye atmaksa fazlasıyla kolaydır.
Kahpe insanlık, kahpe doğa.

Boş, bomboş, ruhsuz sokaklarınız ve betonlarınız.
Atmayan kalpleriniz ve pasaklı beyinleriniz.

Bir kahpenin suretinden ancak bu kadar kopya çekebilirdiniz.

Ya sevilmediğinizden sevmiyorsunuz, ya da sevmediğiniz için sevilmiyorsunuz.
Tanrıyla ilişkiniz pek yavandır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder