10 Nisan 2016 Pazar

Dokuz Dört İkibinonaltı

"Bu günün teması şudur.
Mesleğin, sorumlu temsilcisi tarafından sorunlu olarak yürütülmesi. 

 Sahiden, pek çok görev türemiştir işsizliği bitirmek adına ve tek başına kaldığında hepsi, yine tek başına anlamı olmayan -de bağlacı kadar anlamsızdır. Bir insan evladı, günlük hayatın belki de ancak birkaç dakikasını tutabilen görevleri karşılamak için gerekli can sıkılmaması ve kurulu zekaya sahip değildir. Üstelik üzerine monotonluğun yüksek getirisi verimsizliği, kapana kısılmışlık hissini de eklediğimiz de görevin sorumlusunun bir süre sonra doğal olarak görevin sorunlusu haline gelmemesi işten bile değildir.

 Şu, görmezden gelinemez. Toplumda rol dağılımı kişilerin doğal becerileri ve içten arzularına göre yapılmalı iken, bizler hayatta kalmanın ve yöneticilerin kısa vadede ülkemize en gerekli olduğunu saydıklarını yerine getirebilmenin pratik çözümlerini kovalıyoruz ve bir üstadın lafına göre toplumsal bu alışkanlığın oturması için gerekli yüzüncü yılımıza çok yakınız.

Bu korkulasıdır.


Kralın bile değil, kralcıların yahut kralcı görünenlerin işletebileceği tembel bir mekanizma içerisinde hepimiz çarpıtıldık, hatta ilk etapta yadsındık.

Kendi doğurduklarımız bizi yadsıdı ve hırsıza hizmetçi koştu.

 Öyle bir yerdeyiz ki, elimiz kolumuz şuraya kadar bağlıdır: Toplumsal vicdanımızın düzeyi önünde, bir köşeye sinmiş vebalıların saldırıları üzerimizde haklıdır. Çarpıtılmış mekanizma, saygı ve  takdir mekanizmasından yoksun olmasına karşın, adeta dünyalı çağdaşlarına özenircesine kendini uygulamak zorunda olduğunu düşündüğü bir ahlaki kurallar bütününün baskısı altında hissetmektedir.
 Yurdum; dili yaralanmış, yüreği parçalanmış, aklı zehirlenmiş ve özgüveni yitik vaziyettedir. Geçmişinin vasat bir gölgesine indirgenmiştir. Kızamayız, güçlü olan iradesini hüküm kılabilmiştir.
 Yeryüzü dahi bu kudret sahipleriyle işbirliğine girmektedir biz yeni yetmelerin sırtına binbir yapay sorumlulukla basılırken! Toprak bizi çağırır. Yaşarken toprak olanlara, varlığı nelere bağlananlara bakın!

 Benliğimizin değeri kalmadığı topraklardır artık atalarımızın kanlarıyla suladığı.
Yaşı için, sahibi olduğu sıfatlar için (ki bunlar; oğul, bacı, kız, öğrenci, evlattır), yaşayıp da hissettiği için hükümler giydirilmiş, topuğunda prangalarla ve tepeden tırnağa suçlu bulunarak doğar Türkümün evladı.

O, topraktan çıkamamış,

Ölü doğumdur. "

9.4.2016 Zamanlığı, önceliklerinin yazarından.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder