23 Nisan 2019 Salı

Bahçe - I

 Rüzgar bahçenin yılgın bütün yapraklarına dokunarak esti ve yükseldi yeniden.
 Peşinde sayısız kokuyla bilinmeze karıştı.

 Çocuk meraklı; görmediği yalnızca hissettiği ve kokladığı bu şeyin peşine düştü.
 Okul için çıkarken kapıyı annesinin agresif sesi çarpmıştı arkasından, kendisi yumuşakça kapadığı halde.
 Beş dakika. Her gün beş dakika.
 Evinden okuluna geçen süre.
 Bu kokuyu daha önce almamıştı ama. Üstelik bunun kulaklığıyla hiç ilgisi yoktu. Hissederek ve koklayarak duyumsamıştı o şey her ne idiyse.
 Beş dakikaydı ama yüksek sesin tokatsı etkisini ve anlam veremediği bir binaya gitme zorunluluğunu unutturacak yeterli şarkısı vardı. Biri iki dakikalık biriyse üç dakikalık kayıtlar.
 Yola her düştüğünde ilk olarak üç dakikalık, içinde harekete geçiren elektrik gitarların ve agresif sözlerin olduğu kaydı oynatır, yürümeye öyle başlardı.
 Sonrasında sakin ve tanrısal sesli bir adamın iki dakikalık şiirsi parçasını dinlerdi.
 Elektrik gitar kanındaki isyanı gerçekleştirir onu dünyaya geri döndürürken, sözlerini dinlediği ikinci parça onu yaşlandırırdı.
 Zaten boş vaktinde düşündüğü şey hep "Daha büyük olmalıyım." idi.
 Ama ne ki tanışıp konuştuğu tüm yetişkinler "Çok doğal, ancak büyüdüğünde vazgeçiyorsun bu düşünceden." diyorlardı. O ise insanı büyük kılanın büyümekle ilgili düşünceler ve istekler olduğuna emindi. Bu düşünceden vazgeçince insan ya yerinde sayardı ya da çoğu yetişkin gibi kendinden de küçük yaşlara düşerdi.

 Bilirsiniz ya, duygusal bir andaysanız güzel şeylere daha çok ihtiyaç duyulur. Hatta biraz daha karmaşık.
 Hani önceki gün dizin kanamışsa, normalde oralı olmayacaksan bile sınıf arkadaşın düştüğünde ona yardıma koşabilirsin. Empati kurabileceğin bir şeye dönüşmüştür.
 Ya da korkmuş kimselerin güvenlik arayışıyla kimi siyasilere oy vermesi gibi. Bu tip şeyler. Neye gereksinim duyuyorsan onu karşılarsın.
 Bu yüzden de emindi kokuyu daha önce duyumsamadığına. Zira daha ilk şarkının ilk dakikasındaydı, az sonra girecek soloyla birlikte annesini unutacaktı. Lakin bu koku kulaklığını çıkarttırmıştı ona ve köşedeki büfeye soruyordu: "Nerede bu koku?".

 Büfenin hemen yanında üç katlı bir bina varmış.
 Oranın ikinci ve üçüncü katlarına yerleşen yeni bir de aile.
 Yalnız bir de tuhaflık varmış ki, bu ailenin hiç çocuğu yokmuş.
 Apartmana girmeden öğle yemeği parasıyla su almayı düşündü ancak "aile"nin ikram edeceğine güvenerek vazgeçti. Şimdilik karnı da toktu zaten.

 Kapı aralıktı.

 Neyseki apartman leziz kokularla doluydu. Okulu ektiğine değecek gibiydi. En azından birkaç dersi, gerçi birkaçını ektikten sonra kalanına katılmak da hiç doğru olmazdı.
 İlk katta kapının üzerindeki numarayı ve kalan kimsenin ismini gördü, umursamadı.
 İkinci kata geldiğinde numarayı ve isimsiz kapıyı buldu.
 Böyle ilginçlikleri severdi, keza burada oluşunun da sebebi buydu, tereddüt etmeksizin çaldı kapıyı.

 Gözlerinden dikkat fışkırarak kapıya bakıyordu.
 Nefesi ciğerinden heyecanla çıkıyordu ne ki dünya ona bu heyecanın karşılığını vermeyecek gibiydi.
 Beş dakika, on dakika...
 Kapıdaydı ve birkaç dakikada bir kapıyı tıklıyordu ancak ses seda yoktu.
 Artık bahçenin kokusunu duyumsamadığını farketti. Herhalde alışmıştı, çok terlediğinde de bu olurdu. Mantıksız bulsa da sıkıldığı sınıfıyla birlikte futbol oynamaktan keyif alıyordu, kokuyla ilgili bu gerçeği orada keşfetmişti. Herhalde bahçenin kokusuna alışmıştı.

 Kızmaya başlamıştı ancak yılmayacaktı.
 Kulaklığını taktı ve kapının karşı duvarına çöktü.
 İlk parçasını dinlemeye başladı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder