26 Nisan 2019 Cuma

Bahçe - II

 ... kıçını bu soğuk zemine alıştırmaya pek niyetli değildi. Ne ki sahiden büyük olan kimsenin istediği şey için sonuna kadar beklemesi gerektiğine inanıyordu. Bu inancı kıçına neyi layık bulup bulmadığının alakası olmaksızın üstün gelecekti. Bilmenin rahatlığıyla sakinledi.

 Gitgide daha da sakinleşti.
 Vücudunu tatlı rahatlığın sardığını hissetti.
 Zaman sonsuz.
 Hedefi önünde.
 Tüm bunlar huzurdu.

 Ne ki elektrik gitarların müdahalesiyle gevşeyen göz kapakları aralandı ancak buğudan başka şey göremedi. Bulantının ardındaki renkler az önce baktığı kirişler ve duvarla aynıydı ancak arada yabancı renklerden oluşma iki silüet duruyordu. Ona uzandılar ve yukarı çektiler. Sırasında aralanan kapıdan ışık gözünü, uykunun tadı damağını buldu.

 * * * * 


 Ağzını şapırdatarak uyandı.
 Neredeydi? İçeride.
 Hedefine varmıştı.

 Bir odanın tam ortasındaydı. Bir sandalyede.
 Ancak neden bağlıydı? Kaçırılmıştı.
 Kıvrak zekası ona organ mafyalarıyla tecavüzcülerin çocuklara karşı pek çok yaratıcı ve iyi görünümlü teknikle yaklaşabildiğiyle ilgili haberleri, uyarıları sundu.
 Ahh, henüz çıkmak üzereydi çocukluktan ve ergenliğe girişini yapacaktı. Bu evreyi muzaffer atlatamadığına üzüldü.
 Aslında ergen sayılabilirdi belki, yan sınıftaki sarışın kızla ilgili hiç de saf olmayan, üstelik vücudunu uyaran, romantizmden uzak nitelendirilebilecek düşünceleri olmuştu. Şimdiye değin bunu hayal gücünün genişliğinden mütevellit öngörü becerisiyle birleştiriyordu. Ancak an itibariyle işine gelen değişmişti. Üstelik herhangi sözde yetişkinin ona yaptırım uygulayabileceği düşüncesini umursamaktan uzaktı, tehlike başka ve daha büyüktü. Ama hey neredeydi?! Sahiden neredeydi?
 Bir odanın tam ortasında. Sandalyesine ayak bilekleri ve kolları önce bilmiş bir kimseninki gibi birbirine kavuşturularak, daha sonra üzerlerinden sırtını yasladığı tahtaya olmak kaydıyla bağlıydı.
 Bu ilginçti. Daha önce düşüncelerini duyduğu, sanki bizzat kulağıyla duyduğu ya da gördüğü, bizzat gözleriyle gördüğü olmuştu.
 Bu rengi tanıdı, mantığıydı.
 İnsanın zihninde düşünce üreten pek çok merci olduğunu daha Descartes'in dualizmiyle karşılaşmadan tespit etmiş ve teşhisini koymuştu. Herhalde onun özellikle iki mp3 dosyayı seçip, ilkini duygularını onaylayacak, ikincisini sakinleştirecek şekilde seçebilmesinin de sebebi buydu.
 Zihninin kimi zaman kalp merci tarafından üretilen düşüncelerle dolduğunu biliyordu. Onun önüneyse ancak duygusal teselliler geçebilirdi, zihin kalbe karşı yetersiz kalıyor, kan, kıvrımları boğuyordu.
 Sırasında duydu ve güvenle doldu.
 Ayak seslerine karşı hazırlık yapmalıydı.
 Silah edinemez, herhangi savunma pozuna geçemezdi. Başına geleceklere karşı elinden yalnızca konuşmak gelebilirdi.
 O halde kendini bir hatip ve bir avukat gibi düşündü. Yeterince akıllı ve güvenli durursa, şeytanı bile kendinden uzak tutabilirdi. Ancak bilmediği bir şey vardı...

 Kapı açıldı.
 Başına gelebilecek her şeyi konuşmasındaki kusurda arayacaktı, bir yandan hepsini de kabullenmişti.

 İçeri iki silüet girdi ve ikinci parça çalmaya başladı.

 Merhaba sana.
 Merhaba evlat.

 ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder